Anzac Day 25/04/1915

Ata Çakır
5 min readApr 25, 2020

--

Çanakkale savaşı (18 Mart hakkında. 3 bölümden oluşan çok detaylı bir yazı gelecek) bittikten sonra, hayatını kaybeden Anzak askerleri Çanakkale’de kalmıştır. Avustralyalılar doğal olarak tedirgindi. Evlatlarını kaybeden aileler, çocuklarının naaşının ne halde olduğunu merak ediyorlardı. Acaba evlatlarının naaşları saygı görecek miydi? Yoksa evlatlarının gömülü olduğu yerlerin bir önemi kalacak mıydı? Önemsenecek miydi? 23/04/2020 08.16

Avustralya’daki aileler ağlarken Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından bir mektup gönderilir. Şöyle yazmıştı Gazi;

“ Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra. Artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

1934 ( her yıl 25 Nisan günü bu mektup okunur)

Savaşları düşündüğümüz vakit aklımıza kan, vahşet, korku… gelir. Ancak Çanakkale savaşında Anzak askerleri hakkında düşündüğümüzde bu kötü şeylere çok nadir rastlarız. Bu savaş Anzakların savaşı değildi. İngilizler tarafından manipüle edilmiş, beyinleri yıkanmıştı. İngilizler, bizleri Anzaklara karşı canavarca betimlemişlerdi. Anzak askerleri Gelibolu’ya niye geldiklerinden bile bihaberdi. “Anzac” kelimesinin açılım; Australian and New Zealand Army Corps/Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu’dur.

Anzak ve Türk askerleri savaşmanın ve çekişmenin yanı sıra dostça bir tutum sergilemişlerdir. Büyüklerimiz, tarihsel ve sosyolojik kaynaklar bize bu ilişkiyi. böyle aktarır.

Saçı uzayan bir Anzak askerinin kafasını tıraş eden bir Türk Askeri.
Yaralı bir Anzak Askerini taşıyan Türk.

Bunun gibi onlarca yaşanmışlıklardan hepimiz haberdarız. Değilsek de öğrenmemiz, öğretmemiz gerekir. Çünkü, bunlar bir tecrübe, bir tarih, bir yaşanmışlık, bir ders mahiyetindedir (niteliğindedir). Aynı zamanda manidardır. Hatta Avustralya valisi Lord Casey 1940 tarihinde şöyle söylemiştir;

Lord Casey (1890–1976)

“Bize Çanakkale Yarımadası’ndan Türklerle savaşarak ve binlerce askerimizi kaybederek, kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlıkla ayrıldık. Bütün Avustralyalılar Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever, onun mertliği vatan ve insan sevgisi siperledeki dayanılmaz heybeti ve cesareti. Bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi, insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir (kişinin yaradılışından gelen özelliği). Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla”

Avustralyalı 98 yaşında C. H. Hazlitt:

C. H. Hazlitt. (?-1941)

“Gelibolu’da kaldığım süre içinde Türklerin herhangi bir çirkin, alçakça tutum ve eylemlerini işitmedim, görmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa’da deneyimlerim çok farklı oldu (kötü anlamda).”

Az önce yazdığım Atatürk’ün mektubundan sonra adeta Avustralyalı ailelerin yüreklerine su serpilmişti. Atatürk’ü tanıdıktan sonra, yazdıklarına ve vaatlerine güvenmeye başladılar. Bir Anzak şehidinin annesi bu mektubun üzerine, Atatürk’e minnet niteliğinde bir mektup yazdı:

“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, alicenap (cömert, yüce) sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi. Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. Majesteleri kabul buyururlarsa bizler de kendilerine “Ata!” demek istiyoruz. Çünkü, yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce. İlahi. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar ve aileler adına şükran, sevgi, saygıyla…”

Anzaklı bir asker olan Jhon Tyler şunları kaleme almıştı:

10/08/1915 Gelibolu

“Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem! Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba! Bu mektubu size yazmak niyetinde değildim. Aslında ben artık kimseyle konuşmak, kimsenin yüzünü görmek istediğimden de emin değilim. Hem siz benim buraya “cehennem” dememe bakmayın. Burası hakikaten güzel bir yer. Ben artık bir sayıyım, yaşayan bir sayı. Ölürsem, o zaman da bir sayı olacağım. Vatan uğruna kahramanca ölmüş bir sayı. Kahramanca, ve vatan uğruna.

Kahramanlık mı? Hadi ya. Kahramanlık zorla olmaz. Vatana gelince, burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil. Bizler, İngilizlerin de söylediği gibi “hevesli erkek çocuklarıyız”. Asıl kahramanlar Türkler. “Jhony Türk” diye lakaplandırdığımız Türkler, vatanlarını savunmak uğrunda bizlere çok ağır şartlarda direniyorlar. Ve kahramanca ölen onlar.

Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı “ateşkes” ilan ettiğimizde Türklerle ilk defa yakından görüştük. Türkler bize anlatılan canavarlara benzemiyordu. Onlarında gözlerinde endişe ve keder bulunuyordu, genç insanlardı. Onların da arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne babaları, eşleri belki de sevgilileri vardı. Onlarda yaralanınca acı çekiyor, onlarda gencecik hayallerini bırakıp ölüyordu. Türkler de insandı.

Bana sigara ikram eden iki Türk’e bende konserve et ikram etmeye çalıştım. Ancak kabul etmediler. Belki domuz eti sandılar, “Bu sığır etidir” desemde inanmadılar. Aslında anlamadılar. O zaman ellerimle kafama boynuz yaparak öküz gibi böğürdüm. Güldüler, ben de güldüm. Orada, savaş meydanında etrafımız asker cesetleriyle doluydu. Biz düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. Bana sigara ikram eden Türklerden biri “Sen no İngiliz ?” diye şaşarak bana sordu. “Ben İngiliz değilim” dedim. Sonra elini uzattı, “Ben Türk” dedi. Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolu’nun en çetin mücadelelerin yapıldığı o tepede, el sıkıştık.

Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim? Ben neden bu adamla düşman olmuştum ki? Düşmanım artık “Arkadaş Türk” olmuştu. Ben bu savaşı reddediyorum. Bu benim savaşım değil. Ancak yaşamak için de isteğim kalmadı. Tanrım günahlarımı affet. Ebediyen sizin oğlunuz.”

- Jhon Tyler

Anzaklar ve Türkler arasında çok samimi bir ilişki olmuştur. Tarih bize bunları yansıtır. Düşmanlığın ne kadar göreceli bir kavram olduğunu anlatır. Şaşırtır bazen de. Bugüne kadar Türkler ve Anzaklar birbirlerine sevgi ve saygı duymuşlardır. Ortak bir geçmişi paylaşmışızdır. Zaten bu samimiyeti Atatürk’ün mektubunda açıkça görüyoruz. Türklerin ve Anzakların askerleri huzur içinde uyusun. 25 Nisan 2020 ayrıca Salih Bozok’un 79. ölüm yıldönümü. Salih Bozok’un hayatı hakkında yazdığım makaleyi okumak isteyenler için;

“Şerefsiz bir dostun olacağına, şerefli düşmanın olsun”

Ben Ata, bugünlük bu kadar. Eleştiri ve görüş için İnstagram adresim ;

NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım tamamen bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden veya benden izin almadan herhangi bir makalemi elektronik ya da matbuu mecrada kopyalamanız halinde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır. İlgili makalenin kaynakları altta belirtilmiştir.

Kaynakça:

İki mektubunda İngilizce ve Türkçe metinleri:

Lord Casey Mesajı;

İzlenmesi gereken belgeseller;

Diğer kaynaklar;

https://canakkalemuharebeleri1915.com/genel/gorsel-kutuphanesi/242-anzaklar-anzac

--

--

Ata Çakır

Kendi bilgi birikimini aktaran, tarih, felsefe ve bilim hakkında kaynaklı detaylı yazılar yazan klasik birisi.