İkarus;

Ata Çakır
7 min readApr 15, 2020

--

İkarus’un düşüşü, Antik Yunan’da oldukça meşhurudur. Eski hikayeler genelde didaktik (öğretici) bir yol izlerler. Hatta birçok anlatım günümüzde geçerliliğini koruyan öğretiler, deneyimler ve çıkarılması gereken bir dersler barındırır. Tıpkı Medusa’nın hikayesi gibi.

Okumak isteyenler için;

https://link.medium.com/PcvkfA7HH5

Lafı uzatmadan hadi başlayalım.

İkarus, insanın sınırlarını zorlaması üzerinde kurulmuş bir anlatımdır. İkarus’un babası Atinalı mimar ve mucit Daidalus (Daedalus)’tur. Fakat bu yetenekli kişiliği, diğer insanların içine kin ve kıskançlık biriktirmişti. Her şeyden önce daha iyi anlaşılmak için bahsedeceğim karakterleri tanımak gerekli.

Daidalus ya da Daidalos, ustaca işlenmiş ya da işleyen (Latince, aynı zamanda Helenistik Latincede Daedalos, Yunanca Daidalos (Δαίδαλος) “usta işçi” demektir) anlamına gelen bu isim, Yunan mitolojisi’nde eli her sanata yatkın olan bu kişiye verilmiştir. Yunan mitolojisindeki, Kekrops, yani Attika’nın kral soyundan gelme olduğu varsayılan Atina’lı bir zanaatkâr sanatçıdır.

İkarus ve İapyx adlı iki oğlu vardır. İlk kez Homer tarafından Ariadne’nin dans yerinin mimarı olarak anlatılır.

Daidalos, hem mimar hem heykeltıraş hem de her türlü mekanik araçları yapan çok yönlü bir yaratıcıdır. Sanatının en önemli yaratısı olarak, Platon’un Menon adlı diyaloğunda sözü geçen canlı heykelleri gösterilebilir.

Evet Daidalus’u tanıdığımıza göre devam edebiliriz. Halkın kışkırtması ile bir suçu olmadığı halde, kralı tarafından Girit adasına sürgün edildi. Sürgün edildiğini duyan Girit kralı Minos hemen onu sarayına davet etti. Kralın başı kendi çocuğu ile dertteydi. Efsaneye göre Girit adasının kralı Minos, Poseidon’un onu sınamak için armağan ettiği güzel bir boğayı kurban etmediği için Poseidon’un laneti sonucu karısı Pasiphae, boğalara ilgi duymaya başlamış ve bir boğa ile ilişkiye girdikten sonra yarı boğa yarı insan bir erkek dünyaya getirmişti. Durumu öğrenen Minos, çocuğu hem cezalandırmak hem de saklamak için Girit adasının altına dönemin en iyi mimarlarından biri olan Daidalus’u görevlendirerek büyük bir hapishane olan bir labyrinthos’u(labirentos)inşa ettirmişti. Zaten labyrinthos kelime anlamı ile “içinden çıkılamayan durum” olarak bilinir.

Bu yapı zeka ve sanat ile oluşturulduğu için, içinden de zeka ve sanat ile çıkılabilirdi. Ancak Minotaur bunların ikisine de azıcık sahipti. Minotaur’un anlamı da “Minos + Taurus”dan gelmektedir. Yani yarı insan, yarı boğa. Boğa olmasının başka bir sebebi de var. Antik Yunan’da en büyük dilekler için boğa kurban edilirdi.

Minotaur’un besin kaynağı insanlardı. Bunun için Atina’nın çevresinden yedi erkek, yedi kadın kurban edilmek üzere getirildi. Amaç ise bu yemlerin Minotaur’u cezbetmesiydi. Ancak yaratığın beslenmesi gerekiyordu, anlayacağınız üzere bir süre boyunca insan kurbanı devam etti (kurban geleneği hakkında yazı gelecek). Elbette halk artık isyan etmeye başladı. Birkaç cesur yürek kendisinin canavarı alt edeceğine inanarak “gönüllü yem” olmaya karar verdi. Zira bu denemeler nafileydi. Ancak birgün Atinalı bir savaşçı olan Theseus kurban adayı olarak Girit’e gitti. Labirentin içinde canavarı yenmeye çalıştı. Ancak labirentin karışıklığında yönünü, yolunu karıştırdı.

Ne yapacağını bilemeyen Theseus, Daidalos’dan akıl almaya karar verdi. Daidalos ise ona şu şekilde bir fikir verdi; “Bir iplik yumağı al ve labirentin girişine bağla, böylece yolunu kaybetmezsin.”Mantıklıydı, zaten labirent zeka ve sanat ile çözülmek için yapılmıştı. Theseus labirente girdi ve yolunu kaybetmeden ilerledi. Canavarı alt etmeyi başardı, zira Theseus ileride makalesini yazacağım kadar önemli birisi. Canavarı öldürünce kahraman oldu ve kralın kızı ona aşık oldu. Fakat kral oğlunu öldürmüş birine kızını vermek istemeyecekti. Siz tabi şunu söyleyeceksiniz ”ee o zaman niye kendi oğluna labirent kurdurdu ?” haklısınız fakat anlatım bu şekilde.

Theseus kralın kızını kaçırdı ve Girit’ten uzaklaştı. Bunu fark eden kral küplere bindi. Theseus’a labirentin şifresini verdiğini düşünen Daidalos’u ve İkarus’u kendi yaptıkları labirentte hapsetti. Daidalos çok zeki biri olmasına rağmen kendi yaptığı, oldukça başarılı olan bu bulmacadan çıkamıyordu. Zira zeka bir kez kullanılır ve bir kez kurtuluşun anahtarı olur. Dolayısıyla ip taktiği bir işe yaramayacaktı. Zaten kurtuluşa erseler bile kapı önünde onlarca asker nöbet tutuyordu.

Düşünen Daidalos’un aklına bir fikir geldi “Ya uçmayı denersek ? Hem de bunu zekamızı kullanarak yaparsak? “ Daidalos kuşların bıraktığı tüyleri toplayıp balmumu ile birleştirerek oğluna ve kendine ikişer çift kanat yapmıştı. Kanatları sırtlarına yapıştırmışlardı. Diadalos oğluna şu uyarıyı yaptı; “Bu kanatlar balmumundan yapıldığı için ne alçaktan, ne de yüksekten uç. Eğer akçaktan uçarsan, denizin nemi ile kanatlar ağırlaşır ve uçamazsın. Eğer yüksekten uçarsan, güneşin ısısı balmumunu eritir ve kanatların parçalanır.” Genç İkarus kendini hava boşluğuna bırakarak süzülmeye başladı. Giritliler şaşkınca onları izlerken, İkarus ve babası ile özgürlüğe gidiyorlardı. İkarus önce uçmanın hazzına kapıldı ve denizin kokusunu duymak için bilinçsizce alçaktan uçamaya başladı. Babası onu uyardı “Oğlum! Alçaktan uçma! Düşeceksin!“ ve İkarus tekrar olması gereken yere, babasının bulunduğu seviyeye geri döndü.

Fakat yukarı çıkarken güneşi fark etti. Ne kadar büyüleyici, ne kadar sıcak ve ne kader kudretliydi ki. Ona bakmamak ve himayesi altına girmemek adeta bir işkence türeviydi. İkarus tekrar fark etmeden yükselmeye başladı. Babası onu tekrar uyardı fakat nafile. O kadar büyülenmişti ki iradesi bir yana, sadece güneşine ulaşmak istiyordu. Yaklaştıkça kanatları tahribata uğrayarak erimeye başladı. Ancak bu onu daha da yükselmekten alıkoymadı. Uyarılara rağmen son sürat yükseliyordu. En sonunda kanatları parçalandı ve düşmeye başladı. Fakat düşerken bile gözünü güneşinden alamıyordu. Düştüğü denizin adına “Ege Denizi” dendi. Hayat felsefesini yükselmek olarak belirleyen herkesin ikonu haline geldi.

Sizlere konu ile ilgili birkaç sorum var;Sizce yaşamak için mi yükseltiyoruz ? Yoksa, yükselmek için mi yaşıyoruz ? Güvenli bir hizada ilerlemek mi daha iyi ? Yoksa, risk alarak gerekirse başarısız olmak mı ? Büyüklerimizin nasihatlarını kulak ardı etmeli miyiz ? Yoksa, durması gerektiğinde durmasını bilmeli miyiz ? İnsan, hayatını dengeli zevkler uğrunda mı harcamalı ? Ya da kısa ama paha biçilemez bir şölen için feda mı etmeli ? Sizce İkarus hikayesinden nasıl anlamlar çıkartabiliriz ? Örneğin özgürlük için verilen mücadele, kazanıldıktan sonra yakıcı bir kibire dönüşüp insanı küle çevirebilir mi ? Tek bir amaç için birçok şey feda edilebilir mi ? Hedeflerimizin peşinden koşarken kişisel zevkelerimiz için feda ettiklerimiz gerçekten buna değer mi ? Hepimiz zaman zaman İkarus gibi davranmıyor muyuz ? İkarus gibi başarısız olsakda yine de “tamam, demek ki bunu böyle yapmamak gerek” demek yerine, “ah bir keşke ulaşabilsem” diyerek güneşe bakmaya devam etmiyor muyuz? Cevaplarınızı ve eleştirilerinizi instagram’dan, gönderebilirsiniz.

İnstagram;

İyi bir amaç için yapılan bu labirente mimarlarınında düştüğü bu efsane. İnsanın hayatı boyunca yaptığı hatayı, ve ne kadar iyi yaşarsa yaşasın başına gelebilecek muhtemel kötülükleri gösteriyor. Ne alçaktan uçmanın, ne de yüksekten uçmanın faydadan ziyade zarar vereceğini anlatıyor. Ayrıca labirentten çıkış yolu, bizlere zor durumlardan zeka ve sanat ile çıkabileceğimizi betimliyor.

Sadece hedeflerin peşinde koşarken kendinizi ziyan etmeniz değil. Hırslarınızın peşinde koşarken de size yardım eden birçok insanı yüz üstü bırakmanız ve o güne kadar yaptığınız her şeyi sona erdirmeniz de “İkarusçuluk”tur. İlk anlatıldığından beri 2000 yıl geçmiş olmasına rağmen ne insanlar, ne de hayat değişmemiş gibi gözüküyor değil mi ? Mesela Daidalos ve İkarus “risk” alarak o kanatları takmasalardı o labirentten hiç çıkamayacaklardı. Hedeflerinin peşinden koşamayacaklardı. Fakat bu koşuş ölçüyü kaçıranlar için kaçınılmaz bir düşüşe de neden olacaktı.

Uçmayı denedikten sonra hava güneşli veya fırtınalı olabilir. Belki fırtına çıkabilir diye uçamayan biri iseniz. Sonsuza kadar o labirentte çürüyeceksiniz, hep aynı duvarları göreceksiniz, hep aynı kişi olacaksınız. “Peki siz hiç uçmayı denediniz mi ?”

-Ata Çakır

Bugünlük benden bu kadar dostlar. Ben Ata. Başka yazılarda görüşmek üzere.

NOT: Bu yazı ve diğer yazılarım tamamen bana aittir ve hakları saklıdır. Kaynak göstermeden veya benden izin almadan herhangi bir makalemi elektronik ya da matbuu mecrada kopyalamanız halinde hakkınızda yasal işlem başlatılacaktır. İlgili makalenin kaynakları altta belirtilmiştir.

Kaynakça;

Dönüşümler-Publius Ovidius Naso-Ismet Zeki Eyuboğlu-1994–424s

https://www.scribd.com/document/226864581/Platon-Menon

--

--

Ata Çakır

Kendi bilgi birikimini aktaran, tarih, felsefe ve bilim hakkında kaynaklı detaylı yazılar yazan klasik birisi.